Aslında pandemi yılları diye başlık atmam daha doğru olacakmış gibi görünse de, hem önceki yazdığım iki yazıya uyumu açısından hem de aslında bizim “alışmışlığımız” dışında bir değişimi olmayan pandemi sürecinin gerekliliğini koruyan karantina durumu nedeniyle bu başlık daha uygun oldu. sonuçta virüs hala var ve hemen hemen aynı oranda hayatlarımızı etkilemeye devam ediyor. sadece biz eskisi kadar sallamıyoruz. hepsi bu.
https://sosyalmekan.wordpress.com/2020/04/26/karantina-aylari/
https://sosyalmekan.wordpress.com/2020/03/21/karantina-gunleri/
Pandemi sürecinin ülkemizde “resmen” başladığı ve bir çoğumuzun kendini evlerinde yalıtıma aldığı mart 2020’den bu yana ne çok şey oldu. Şimdi ise insanlar “post-pandemi” pandemi sonrası kavramını konuşur hale geldiler. Ancak bu resmi bir veriye, bir görüşe değil, artık benimsemiş olduğumuzu gösteren bir kanıksamaya dayanmaktadır. şu anda pandemi sonrası bir süreçte değil, pandeminin görece kontrol altına alınmış, önleyici aşısına sahip olmamızın rahatlığındayız.
İnsanlar bu süreçte bir çok değişim geçirdi, sadece biyolojimiz değil psikolojimiz de müthiş etkilendi. En belirgin özelliği de hayat önce yavaşlamış sonra da aşırı hızlanarak bizi müthiş bir ivmeyle roket gibi fırlatması hissiydi bence.
Pandemi kapanmaları sürecindeki hayatın durağanlaşması hissini anımsıyorum. Kendini evlerinin güvenine almayı başarabilmiş, evden çalışma imkanına sahip olmuş insanlar belki de bu sürecin en şanslı kişileriydi. Bu kapanma kendine has bir sakinlik getirdi. doğa kendine geldi, hava daha temizdi, daha da serin, daha sessiz. tüm bu mekanik yavaşlamanın ve biyolojik iyileşmenin yanı sıra, psikolojik de bir ferahlık sağladı. karakterlerimiz ne olursa olsun, şahsen yarışmayı asla sevmeyen rekabetten hoşlanmayan ben bile aslında ister istemez ne kadar büyük bir telaşın ve yarışın içine çekilmiş olduğumu pandemi kapanmaları sayesinde oluşan bu dinginliğin frenlemesiyle anladım.
bu şekilde hissetme lüksü yaşayan bir çoğumuz kendini hobilere ve arayışlara verdi. kripto para piyasası coştu, olgunlaştı, bilmeyenler de bu neymiş dedi. NFT piyasaları oluştu. bunlar gibi aslında belki de yakın geleceğin ekonomisinin bir ön gösterimi de bize sergilendi. sergileyen biz, yaşayan biz izleyen biz.
artan nüfus ve enflasyon ile birlikte katlanarak artacak fakirlik ile biz dün aslında ne kadar sanslı ve zengin olduğumuzu daha da anlayacağız. pandemiler de bunun biyolojik kanıtları olacak. çünkü matematik. çokluk neyi doğurur? belki de bize bir gün yok öyle elini kolunu sallayarak dolaşmak tak bakalım şu tüpü, temiz hava yok öyle gibisinden distopik bir dünyaya sürükleniyoruz. karanlık bir bilim-kurgu film gibi.
bu arada okunmasına işaret etmek istediğim bir yazım da şurada: https://medium.com/@emrahserdaroglu/virütik-kıyametin-eşiğindeki-yeni-dünyada-robotik-kuryelerin-online-alışverişteki-olası-da847933137e
peki bu pandemi sonrası – devamı süreçte bize psikolojik başka ne etkileri olacak diye düşünüyorum. kimimiz artık daha titiz, maske takmak gibi bir kavram artık olağan hale geldi, maske takana garip garip bakılmıyor artık ( her ne kadar saçma bir şekilde maske takma oranı artık %99 düşmüş olsa da) ya da uzaktan yaptığımız kapıya teslim alışveriş ambalajlarımızı sabunlarla köpürterek yıkadığımız zamanlara şimdi gülüyoruz. oysaki virüsler hala aynı yerinde. kimi insanda agora fobi oluştu, kimi insanda anksiyete.
belki de kalıcı olarak. Ama çoğunluk “adapte” olmuşa benziyor, en azından psikolojik olarak. Bu sanrı da pandeminin uzamasını sürdürüyor. Elbette sosyo ekonomik ve politik olarak da bu pandemi bitemiyor, orası ayrı konu.
pandemi kapanmaları boyunca yavaşlayan durağan ve dingin hale gelen, zihinlerimizin rekabet duygusundan uzaklaşmasını sağlayan bu süreç, pandeminin bittiği algısı ve insanların sıkışmışlık hissi ile patlayarak hızlandı resmen. o durağanlığın kat ve kat üstü bir hızda insanlık eski aceleciliğine geri dönmekte bir an olsun tereddüt etmedi. Yeni ve daha büyük savaşlar patlak verdi, ekonomik ve kitlesel buhranlar bir anda daha dev dalgalar yaratmaya başladı.
bu devasa hareketler yüzünden afallayan durağan zihinlerimiz ister istemez bir gelecek kaygısı gütmeye başladı. şahsen nostaljik olmaya oldukça yatkın olan ben, bu nostalji duygusunu daha da yoğun hissetmeye başladım. çünkü gelecek denilen olgu şu anda tsunami dalgalarıyla boğuşuyor. değişim ve dönüşümler bir anda, çok yönlü ve şiddetli yaşanmaya başlandı.
pandemi yazılarını yazarken kendiliğinden oluşmuş bir gelenek olarak bu süreçte takip ettiğim youtube kanalları, dizi ve filmlerden örnek vererek devam edeyim. pandemi “sonrası” süreçte artan nostalji duygusunu da yansıtan seçimler oldukları da açık bir şekilde :)
Mesut Çevik‘in teknoloji ve hayata dair paylaşımlarda bulunduğu kanalı takip ettiğim türkçe içeriklerden biri.
https://www.youtube.com/c/Mesut%C3%87evik
sanırım yaşıtım olan bu kişi, son teknoloji ürünlerden bahsettiği halde bende bir nostalji duygusu yaratıyor. o zamanki arkadaşlarımla OEM bilgisayarlar toplayıp sattığımız, internet cafeler kurduğumuz-işlettiğimiz, elektronik devreler yapıp, hayaller kurduğumuz eğlendiğimiz ve önümüzde uzun yılların olduğu, sanrılarla acabalarla tazecik ümitlerle dolu olduğumuz yılları anımsatıyor. Kendisini tanımasam da, hemen hemen aynı şekilde bir çocukluk ve arkadaşlık ortamı yaşadığımızı tahmin ediyorum.
Lewis Hilsenteger‘in kanalı Unbox Therapy de yine bizim çağlarda bizim kafada bir “genç”in kanalı.
https://www.youtube.com/c/unboxtherapy
Youtube’un en fazla izlenen kanalları listesinde en üst sıralarda yer alan bu kutu açma sitesi, artık evrimleşerek daha ileri bir boyuta geçmiş durumda. sadece alamadığımız şeylerin kutu açılış videolarını izleyerek uzaktan haz duymamızı sağlamıyor, kanalın içeriği de tıpkı sahibi gibi bizlerle büyüdü ve kendi yer yer nostaljik havasına büründü. Lew’in diğer kanalı da takip edilmeye değer: https://www.youtube.com/c/Lewlater/videos
Technopat kanalı ise hala o gençliğimin toplama bilgisayar, donanım yazılım peşinde koştuğumuz yıllardan kalma bir süregelenliğin yansıması gibi bir kanal.
https://www.youtube.com/c/technopat
sanki o yıllara sabitlenmiş bugünün teknolojisini anlatıyor gibiler. keyifle izliyorum ve hatta birebir hah biz de böyleydik diyerek :) bizim zamanımızda youtube yoktu orası ayrı. şimdi var ama biz aynı yerde değiliz. ama yine de du bakalım.
Michael Fisher‘in kanalı Mr.Mobile ise tam benim kafada nostaljik bir mecra. Genellikle cep telefonu incelemesi yapan bu kanalın özellikle eski telefonları da tanıtan, onların o yıllarda ne anlam ifade edip nasıl bir etki yaptığına değinen videoları bence harika. https://www.youtube.com/c/TheMrMobile
o efsanevi kapaklı motorola startac’lerden nokia Ngage’e kadar ne ararsanız daha fazlası burada mevcut.
Murat Soner‘in kanalı da bence harika bir iş başaran ve bize doğrudan etki eden bir kanal,
https://www.youtube.com/c/Muratsoner
Yerli, yabancı; TV ya da dijital platform olsun, bir çok film ve dizinin eleştirildiği bu kanalda
kesinlikle eğriye eğri, doğruya doğru konuşuluyor ve evet kötüye kötü iyiye de gayet net bir şekilde bravo deniliyor.
benim gibi elektrikli arabalara tatkıksanız (doğdum doğalı araba resmi çizerim ve çocukluğumdan beri elektrikli arabaları düşler araştırırım) Fully Charged Show kanalı tam size göre derim.
https://www.youtube.com/c/fullychargedshow
Yemek kanalı takip etmek istiyorum diyorsanız da elbette Sam the Cooking Guy en bilinmesi gereken kanallardar: https://www.youtube.com/c/samthecookingguy
Yedik içtik hem pandemi sürecindeyiz, sağlığımıza da dikkat edelim diyorsanız,
en başta Dr. David Sinclair‘in yaşlılığı durdurma ve hatta geri çevirme süreci ile ilgili öncelikle kendi çalışmalarından oluşturduğu içerikleri takip etmenizi öneririm.
https://www.youtube.com/c/DavidSinclairPodcast
Ardından genel sağlıklı yaşam için pratik ipuçları veren Dr. Ekberg‘in kanalı da kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kaynak https://www.youtube.com/c/drekberg
Standford üniversitesi tıp fakültesi nöroloji bölümü profeserü olan Andrew Huberman‘ın özellikle kendi alanında yaptığı çalışmalar ve bilgilendirmeler ile ilgili içerikleri takip edilesi.
https://www.youtube.com/c/AndrewHubermanLab
yaşlanmaya başladığımı hissettiren bir diğer kanal ise tiyatrocu Zafer Algöz ile Can Yılmaz‘ın ( çin malı cem yılmaz) kurdukları burada olan burada kalır kanalını izliyor ve hatta büyük keyif alıyor olmak resmen ruhen yaşlanmış hissettiriyor :)
özellikle Zafer Algöz’ün sinema tiyatro dünyasından büyük isimlerle yaşadığı absürt olayları kendi tarzıyla anlatması müthiş bir eğlence. (macun bölümünü atlamadan izleyiniz)
https://www.youtube.com/c/BurdaOlanBurdaKal%C4%B1r
Kripto paralar bu pandemi sürecinde hayatlarımıza doğrudan girdi demiştim, ve kişisel olarak edindiğim kanı bu yeni ekonomi uzun süredir dillendirilen evrensel gelir modelinin bir ön hali. bedava para diye asla bir şey olmadığı gibi ayrıca bu sistem belirli bir zeka ve beceri katsayısını da gerekli kılıyor, çok dikkatli olmak gerekiyor, bilmediğimiz mecralara eğitimsiz ve duygusal bir şekilde kapılmamak şart. kısaca fakirlik onu paraya boğarak değil, matematiksel olarak eleme ile bitirilecek bir durum gibi gözüküyor. yakın / uzak bir gelecek için gidişat bu yönde gibi görünse de şu anda ortalık tam anlamıyla dijital bir vahşi batı durumunda.
ben de kripto paralar ile ilgili gelişmeleri şu kanallardan takip ediyorum ( yatırım tavsiyesi falan almıyor vermiyor, sadece fikir edinmek amaçlı bu kanalları izliyorum)
Coin Bureau https://www.youtube.com/c/CoinBureau
Cointelegraph https://www.youtube.com/c/cointelegraph_com
bunlar başlangıç olarak yeterli olacaktır. Dijital okur yazarlığın son derece önemli olması gibi, kripto okur yazarlık da geliştirilmesi gereken bir yön. veri bilgi güvenliğimiz gibi ekonomik güvenliğimiz için bu kültürü bilgiyi edinmek çok önemli.
daha bir çok kültürel içerik sayabilirim, vintage space ile insanlığın uzay macerasına deyimi yerinde ise bir pin-up tarzda bakış atabilir, ünlü radyocu Geveze‘nin günlük podcastlerini dinleyebilir ya da
Eric Reinholdt‘un mimarlık üzerine kurduğu bu müthiş kanalı takip edebilirsiniz.
en nihayetinde diyeceğim şudur ki, özellikle bizim ülkemizin yıllardan beridir savaştığı en büyük pandemi en büyük bela, cehalettir. organize olmuş cehalet. bir virüs gibi bir hastalık gibi toplumumuzu yiyip bitiren.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, cehaleti ve bilgiyi, esasında kendini bilmeyi, hayatı bilmeyi şöyle özetliyor:
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.”
Neden nasıl diye sorgulama becerimizi geliştirip, bağlamlar kurmayı ve bunu hayatlarımıza toplum bilinciyle uygulamayı başardıkça düze çıkacağımızı düşünüyorum.
hep kültür hep kültür içimiz kurudu diyorsak :) o zaman bir kaç film ve dizi önerisi ile devam edebilirim.
Reacher, elbette filmi de olan bir roman ancak şahsen dizisini daha çok beğendim. katıksız bir macera dizisi ve bir solukta izleniyor: https://www.imdb.com/title/tt9288030/?ref_=hm_stp_pvs_piv_tt_i_18
The Marvelous Mrs. Maisel, bir dönem dizisi, kadın gücünü ve zekasının yüceliğini sergilemeye çalışan bu dizi, komedi dram tarzında ve etkileyici bir sanatsal sunuma sahip, başarılı bir prodüksiyon:
https://www.imdb.com/title/tt5788792/?ref_=hm_stp_pvs_piv_tt_t_25
Ted Lasso, benim gibi futbolla zerre ilgisi olmayanların bile izleyebileceği, kesinlikle harika bir dizi. Bitince resmen üzülüyorsunuz. Absürt-Komedi, dram tarzındaki dizinin oyuncularının her birini hayranlıkla izliyorsunuz: https://www.imdb.com/title/tt10986410/?ref_=hm_tpks_tt_i_27_pd_tp1_pbr_ic
son zamanlarda harika filmler izledim diyemem ancak dönüp dönüp izlediğim bir kaç film arasından, Joker, Ex Machina, Ford v Ferrari, Fight Club gibi bilindik hızlıca izlenebilen filmleri gayet önerebilirim.
yerli filmlerden ise Vavien ve inşaat filminlerini de arada bir yoklarım.
şimdilik bu kadar 🤟