Sema vs Şimşekler

esasında bir bayram yolu macerası adını koymayı düşündüğüm bu yazıyı bu kadar bekletmemin nedeni sinirlerimin biraz yatışmasını bekliyor olmam dı… henüz sinirim geçmiş ve olaylara objektif yaklaşabilecek halde değilim ancak yazıyı oldukça yalın anlatım ile oluşturmaya gayret edecem….

yazının başlığının sema vs şimşekler olması, bu iki firmanın birbiri halindeki çekişmesini yansıtabilmek amacıyla konuldu ;) ancak bu bildiğimiz bir pozitiflik yarışından çok, murat saraç oğlu’nun yönettiği ve sırrı süreyya önder’in kaleme aldığı o..çocukları filmi’ne adaşlık yarışı…

bölüm 1: sema turizm

herşey geçtiğimiz ramazan bayramı’nın o 9 günlük tatilini memleketim giresun’da geçirmek istemem ile başladı… biraz geç alınmış bir karardı, biletler tükenmişti elbette… tüm firmaların ek seferleri de dolmuştu haliyle…

ben ve benim gibi 44 kişi daha sema turizm’in ek seferinde cuma günü akşamı saat 21.30 seferine bilet bulabilmişlerdi… tıklım tıklım istasyona ulaştığımızda saat 21.00’i gösteriyordu, otobüs tam saatinde geldi ve benim ilk tepkim… süpriiiizz… bana eşlik eden kuzenime döndüm ve üzülme dedim, önemli olan sağ salim varabilmek, konforu elbette düşük olacak çünkü bu ek sefer… 

otobüs mitsubishi marka safir model bir otobüstü. otobüse bindik, haliyle otobüsün içi de dışı gibi pek iç açıcı değildi… hatta süs gibi konulmuş olan monitörler ile dalga geçtim, sanırım siyah beyaz diye. ( ha değilmiş ama keşke hem siyahbeyaz hem de bozuk olsaymış, recep ivedik’i koydular daha ne diyeyim! ancak otobüsteki tek servisin bu olduğunu nereden bileyim? )

efendim otobüsümüz, 45 tam yolcu ile dudullu terminaline kadar gelmeyi başardı… ha bu sırada dudullu’ya gelene kadar yolcuları tam 45 e tamamladı, onu da belirteyim.. öyle kolay 45 olmadık… hey gidi…

dudulluya tam gelmiştikki ordaki yazıhanelerin arka yanına düşen bir yolda otobüsümüz durdu. haliyle yine yolcu almak için durduğumuzu sanıp biraz homurdandık.. ancak yolcu almak için dursaymışız keşke… bir saat duraklamamızın nedeninin arıza olduğunu çok geçmeden öğrendik… hem de mekanik değil elektronik… ancak o arıza her nasıl olduysa giderilebildi. bu ilerde olacakların çok kuvvetli bir işaretiydi…

otobüsümüz yola devam ettikce huzursuzluk artıyordu, konforsuzluktan öte birşeyler vardı rahatsızlık verici insanlar seziyorlardı… ama neydi? otobüste muavin yoktu, onun yerine ikinci şoför zar zor ayakta durarak ( sanırım otobüsün dengesizliğinden ) bize bir bardak su servisi yapar gibi oldu… 

saat 2 civarlarında enteresan bir yerde mola verdik, neresi olduğunu bilemiyorum ancak bolu tarafında bir yerlerdi sanırım… orada 40 dk mola verildi… en uzun mola süresi boyunca araç bir nevi pitStop a çekilmiş misali kurcalandıkça kurcalandı…

otobüsümüzün mola yerinden hareketinden sonra yatın ulan diyen gecelambaları yandı :) bunun üzerinden yaklaşık 4-5 saat sonra otobüsümüz bir daha arızalandı. çorum hacı hamza tarafında kuşların uçabildiği ama kervanların geçerken tedirgin olduğu bir yörede durduk… işte olay tam orada başladı!…

kenara çekilen otobüs yarım saatten fazla bekleyince kimimiz aşağıya indik, tahminimce motora yakıt ulaşmıyordu bir şekilde, e arızanın elektronik olduğu dedikodusu da varken yakıt pompasının görevini yapamadığını düşünüyordum ki, bana neydi bundan? :P ben neden ona kafa yoruyordum ki, gidip tamir mi edecektim…


tamir çalışmaları bir saatten fazla sürdü, motora manuel olarak yakıt çekmeye çalıştıklarını düşünüyordum…
 

ki öyle yaptıkları otobüsümüz o yol üzerinde 6 kere daha bozulunca ortaya çıktı… otobüs 200 mt gidiyor, duruyor ve manuel olarak yakıt pompalandıktan sonra duruyordu…

sabahın köründe böyle ite kaka giderken, kapalı bir tamircinin dükkanının önünde de bozuluverdik ;) efenim tamirci beklenir, bin bir rica, üst üste telefonlar ile getirtilir vs vs… saat 7:30 – 8:00 civarıdır yolcular çoktan sema turizmi telefon bombardımanına başlamıştı… ancak sonuç hüsrandı… herkes sema turzim’in bu kayıtsızlığına şaşırıyor şaşırmakla kalmıyor köpürüyorlardı… acaba telefonda ne konuşuyorlardı da insanlar bu sıkıntıların içinde böyle kördüğüm oluyorlardı… herkes bir an önce oradan kurtulmak istiyordu ama bunun önleridneki 7 saat için pek mümkün olmayacağını henüz bilmiyorlardı… ben kendimi bildiğim için henüz telefon açma cesaretini gösteremiyordum, çünkü benim yapacağım telefon konuşması oradaki hiç kimsenin yaptığına benzemeyecekti.. şayet öyle de oldu ama ona sonra değineceğim…

otobüs, tamirci ve soförler tarafından tamir edilmeye çalışıyordu.. otobüs yarım saatlik “kısa” turlar atarak geri geliyordu, her defasında aynı arızayı tekrarlıyordu… benzin deposundan hava mı basmadılar, filtreler mi değişmedi ;) güya pis mazot varmış…

geçen saatlerin ardından tükenen umutlar, taşan sabırların ardından sevgili kuzenim de sema turizm’in biletinde yazan numaraları aramaya koyuldu… elbette o’nun da bu konuşmaları boşunaydı… herkes arızayı bildiriyor ve yeni otobüs gönderilmesini vs istiyordu… çünkü arızanın baş gösterdiği saat 6:30 sularından o saate kadar çoktan bir otobüs giresun’dan kalksa oraya gelirdi… artık telefonu benim de kullanmam gerektiğini gördüm :)) kuzenim’den hangi numarayı aradığını öğrendim… 

telefonu açan telaffuzu bozuk bir arkadaş langur lungur birşeyler demeye çalıştı, sanırım giresun terminaldeki arızayla ilgilenen kişilere yönlendirdi, çabuk taşan sabrımın en güzel kısımlarını bu arkadaşa ayırıp beni yönlendirdiği numarayı aradım… cevap veren olmadı haliyle… daha sonra sema turzim’in merkezini aradım… bu merkez bir merkez “şube” olmaması gerekiyor du çünkü sema turizm herlesin bildiği gibi bir giresun kuruluşuydu… ancak telefonda hiç te öyle bir manzarayla karşılaşmadım, sanki bileti satan bir talii şube gibi bir tepkiyle karşılaştım…

telefonu açan kişiye kibarca neden böyle yaptıklarını sordum, bana meseleyi anlatırken ağzından “ben napim kardeşim” lafını duyunca bende şalter attı… konuşmam esnasında bırakın oradaki insanları, ağaçların tepesindeki cıvıltılı kuşlar bile sustu… öyle bir sessizlik hakim olduki, telefonundan doğru bir kimsenin yakasına nasıl yapışılır herkes gördü…

dedimki nasıl sana ne? nedemek ben napayım? sen birşey yapmayacaksan kim ne yapsın… bana yeniden bir kaç numara verip yönlendirmeye çalıştı ve hemen cevaben bana telefon numaraları vermemesini bana akıllıca ve doğru dürüst bir cevap vermesini söyledim… bana halen otobüsün deposuna yakıt gitmediğini vs anlatıyor, filtre değişmişmiş… e ben zaten biliyorum, olayın yanındayım… motoru neredeyse ellerimle parçalara ayırcaık konumdayım… bana şunun cevabını ver dedim, hadi konforu az bir otobüsü servis yapabilirsiniz bunu doğal karşılarım da, bırakın yolcu taşımayı, trafiğe çıkmaya bile muktedir olmayan bir araca nasıl ek sefere koydunuz bana onu söyleyin dedim… cevabımı da yüzüme sertçe kapanan telefon ile aldım…

herkes şok içinde bana bakıyordu, oradaki yolculardan bir kaçı nooldu ne dediler diye sordular… ben de yüzüme kapattı dedim… otobüse girip çantalarımızı vs aldık, aç ve susuzduk… herkes yolun kenarında beklemeye koyuldu bir kaç kişi otostopla araç bulup gittiler… 

biz sinirle yol kenarında otobüs vs beklerken bir yandan sema turizm’e ne türlü yaklaşalım diye düşünüyor diğer bir yandan da içecek vs nasıl bulacağımızı düşünüyorduk… oruçluydum ama öyle helak olmuştukki seferi olma hakkımı kullandım :)

otobüsün içinde içecek bir litre su bulduk, hani o dağıtılan keklerden vs de aradık ama yoktu… bu enteresan yerden kurtulmayı beklerken en azından samsuna ulaşabilmeyi ümit ediyorduk, samsuna 4-5 saatlik yolumuz vardı…

derken oradaki jandarma karakolu’nun tabelasını farkettik… 3 kişi oraya gittik, görevli bir jandarma kıd. baş. çavuş bize yardım etti, sema turizm’i aradı konuştu o’na da tatmin edici bir cevap vermediler haliyle… bunun üzerine jandarma bize tüketici haklarına başvurmızı söyledi, tutanak vs de tutmadı… bu benim çok hoşuma gitti, bizi güzel yönlendirdi haliyle, askeri operasyon başlatacak değildi ya :) 

oradaki yerel bir turizm firmasının iki adet minibüsünü ayarladı bize, kargı turizm’in minübüslerine 15’er kişilik gruplar halinde doluştuk… önce samsun’a kadar gitmeyi düşünürken, baktık minibüsümüz sağlam, söförümüz efendi, muhabbetimiz yerinde giresun’a kadar gidelim dedik… 

saat 12:00 civarlarında çorum hacı hamza’dan yola çıktık, sema turizm’in bozuk otobüsünü gerimizde bırakarak… saatlerce, aç, susuz ve cevapsız bekleyişin ardından en sonunda giresun’a yolalıyorduk hem de giresun’a varmış olmamız gereken saatten 2 saat sonra bri minibüsün içinde…

ilerleyen saatlerde hava oldukça bozdu, inanılmaz yağmur altında 5 saat sonra samsuna ulaştık, ordan elbette giresun yoluna vurduk ve bir 5 saatin ardından da giresun a vardık…

yolda iki mola verdik, orduya yaklaştığımızda bizi taşıyan şoföre diğer minibüsten telefon geldi… sema turizm’in bulancak şubesine uğrayarak bilet paralarımızı geri alacağımızı söylemişlerdi…

öyle de yaptık, sandıkki ar, hâya sahibi insanlar… yaptıklarından utandılar, maduriyetimizi giderecekler…

ama beklediğimiz gibi olmadı, adam ilk önce haberi yokmuş gibi davrandı bu olaydan, sonra biz adamın olaydan haberdar olduğunu bildiğimizi bildirince paramızı geri istedik… geri verme meselesinden haberdar olmadığını söyledi bu sefer… ha daha sonra da bizle para pazarlığı yaptı, paramızın yarısını verebileceğini söyledi ( öyleye hacı hamzaya kadar taşıdılar bizi sırtlarında!) biz kabul etmedik haliyle…

giresun merkezdeki sema’ya gittik.. benzer konuşmaların yanı sıra, yüzüme telefon kapatan amca da bizden tek tek özür diledi… dedim önce konuşmayı öğrenin sonra da neden trafiğe bile çıkamayacak durumdaki arabayı kiraladaığınızı açıklayın dedim… bana şirketlerindeki koordinasyonsuzluğu, parayı alalım kazı yolalım şeklindeki yaklaşımlarını açıkca belli eden bir açıklama yaptılar… dedim bana ne sizin firmanızın içindeki uaynıklardan ve iletişim probleminden, hadi parayı geçin bana günümü geri verebilir misiniz? ben evden çıkalı 25-26 saaat olmuş… kos koca günüm yollarda iğrenç bi şekilde heba olmuş siz bize ne diyorsunuz dedim.. hatta kimisine bileti otobüs 2008 model diye satmışlar öyle yavşaklar… 

ha bu arada gelirken ordu’da inen bir arkadaşımız tek tek izim ve telefon numaralarımız da aldı ve ekledi ben onalrın vercekleri parayı istemiyorum dava açacam dedi.. inşallah açar ve seve seve katılırım mahkemeye…

en nihayetinde devamlı bizden kaçan telefonlara çıkmayan, merkeze gelemeyen firma sahibi sayesinde paramızı alamadık, ha yıktık mı semayı başlarına yıkmadık tabiki… ama onca lafı ben yesem heralde fazla yaşamazdım, ne geniş işkembeleri varmış ki, aldıkça aldılar lafları, yedikçe yediler, hakettikleri sert sözleri ama bana mısın demediler… bence bilet satmıyorlar başka bişey satıyorlar ;) keyfe geliyorlar… 

kuzenim daha sonra uğrayığ bizim kargı turizm’e ödediğimiz parayı tahsil edebilmiş hepsi o kadar… güya kimseye de paralarını iade etmemişler… ya ne diyeyim allah müstehaklarını versin… ucuz uçak biletini bahane edip servis kalitesini düşürmeyi fırsat bilen ahlaksız ticaretci mantığı işte… yazıklar olsun haram olsun…

sema turizm kalite(sizliğine) ve güvencesi(zliği)ne itimat etmeyin ve onları tercihte bulunmayın!

gelecek yazım ise şimşekler turizm ile olan dönüş maceram  ;)

Sema vs Şimşekler” üzerine 8 yorum

  1. Şöyle bir düşündüm de, Allah sevenlerine bağışlamış olsa gerek. ya bir de kaza falan yapsaydınız o arabayla.
    Küçük bir problem ben de yaşadım otobüsle ilgili. Rezervasyonumu satmışlar. Neymiş efendim satan ofiste online sistem yokmuş. iyi de bana mı sordunuz ofisi açarken, ya da biletleri satarken…
    Sonuç itibarı ile 1 gün rötarlı ve iş kaybı yaşayarak gelebildim. Tüm bunları yaşadığım firma ise Hakiki Koç. Müşteri hizmetlerindeki sorumlunun en son söylediği, dava açma hakkımı hatırlatmak olmuştu.

    Geçmişler olsun hocam. Bir de diğer maceranı okuyalım bakalım :)

  2. sağol serkan, ben de öyle düşündüm de dillendirmek istemedim… ha motor değil de fren bozulsaydı ya da direksiyon kilitlenseydi… o zaman da mı bana ne diyeceklerdi bizimkiler onların derilerini canlı canlı yüzerken?!!

  3. Helal olsun gene iyi dayanmışsın… Telefon görüşmesinden sonra büyük ihtimalle birisinin gırtlağına yapışmıştım ben… Dur bakalım dönüşün nasıl olacak :)

  4. sabrına ve hafızana hayran kaldım, o kadar absürd şeyi nasıl aklında tuttun, bravo, ben sinirden hafıza kaybı yaşardım herhalde… ;-)

  5. daha ne detaylar var da temel fıkrası gibi her yerde anlatılmaz ;) teşekkürler sevgili yazarımız ufkun :))
    ( sosyalmekan yazarı değil, kendi kendinin yazarı hani incecikten bir kar yağar vardı ya hah işte o ;))

  6. başından sonuna tam bir fiyasko. bu ülkede bu tür olaylara neden şaşırmıyorum? bilmiyorum.

Yorum bırakın