Sema vs Şimşekler (2)

bayram maceramız bitmedi, bir de bunun geri dönüşüvar haliyle… sema turizm’in sunduğu üstün hizmet anlayışını yansıtmıştım daha önce…

bölüm 2: Şimşekler Turizm

son çare olarak dönüş biletini bulduğum şişekler turizm’in, pazar günü 16:15 seferi giresun terminalinden kalkıyordu… mercedes marka o 403 model otobüs’ü görünce resmen aşık oldum… sema turzim’in o muhteşem otomobiline ne kadar da benziyordu o ne güzellikti öyle… hele içeriden yayılan o ter, osuruk, nefes kokuları yokmuyudu… enfes… güzellik muhteşemlik had safhadaydı…

üzerindeki kir ve pasdan ayrıca bagaja tıkıştırmaya çalışığı eşyalardan muavin olduğunu sandığım kişi yolculardan birisi ile ağız dalaşındaydı, sinir bozucu bakışları ile enteresan bir tip vardı yerden bitme o arkadaşın… ha bir de eşyalara numaralı fiş felan verilmiyordu ;)

içinden iğrenç kokular yayılan otobüsün içine girdiğimde görünenler ise kokuları solda sıfır bırakıyordu… 
heryer kir pas, toz toprak içinde… koltuk numaraları kimi yerde yok, koltuğunuzu sayarak bulmalısınız..

benim koltuğum en arka köşeydi, elimdeki eşyalar ile koltuğuma yerleştim ve hareket saatini bekledim… otobüs 16:15’de hareket etmeliydi… hadi 5 dk geciksin e bilemedin 10 dk ;)

yolcular tek tek yerlerini aldı, otobüs nerdeyse doluydu 3 kişilik boş yer vardı. hareket etti saat 17:00 de… ama hareket öncesinde haliyle sorduk tabi ne oluyor diye, neden böyle oldu dedik… kontrole gelen ve bize bileti satan yeşil gözlü kırmızı türbanlı sıkma başlı bayan bize “olur öyle” gibisinden bir cevap verdi…

ha bu sırada başka bir görevliyle de bir yolcunun kavgası vardı, biletimi başkasına neden sattınız diye, meğersem adamın haberi olmadan onun yerini değiştirmişler, bayan yeri çakışması nedeniyle.. e adamı bilgilendiren yok, konuya açıklık getiren yok, kişi de haliyle köpürüyor… etbeyinlerden birisi kızıgın adama durumu açıklayabilme becerisi gösterdi de adam hemen sakinleşiverdi…

hareketeden otobüs sıcaktan cayır cayır yanıyordu, ayrıca motorün üstünde ki koltuklardan birinde oturduğum içinde ben ayrıca yanıyordum. şoföre seslendik klima ya da en azından havalandırmayı açarsan çok sevinecez diye… açtı da sağolsun… açtı evet, kendince açtı tabii… olancasını açtı… 

klimanın filtresinin hemen altında oturan arkadaşın başına da yağmur yağmaya başladı ve üstelik havalandırma kanalları da tıkalı olduğu için üfleme bile üflemedi… biz de bulduğumuz gazete kağıtları ile kendimizi yellemeye başladık… efendim, kendimizden üflemeli otobüsümüz ile giderken biz muavini sorguladık.. muavinin kendine göre haklı görünen cevabı ilginç ötesiydi…

muavinden öğrendiğimize göre şimşekler turizm bize biletleri sattığında daha o seferi karşılayacak otobüs yokmuş, bu otobüs de esasında sultanahmet’de turist gezdiren bir tur otobüsüymüş… giresun’a cenaze getirmişler, geri dönerken de şimşekler bunlara yalvarmış, şimdi bizi taşıyorlarmış… yuh!

neyse, bizim homurdanmalar devam ederken, her duraktan yolcu alan belediye otobüsü misali her terminalde yol kıyısında durarak yolcuları tamamladık, hatta kucağımıza da yolcu alacak hale geldik…

piraziz’de de durduk ama öyle böyle bir durma değil, yolcu almak için durduk ama ben o sırada iki puaça bir çukulata ile 330 cl kola tükettim ve hatta sindirdim bile… o sırada otobüs yolcuyu almaya devam ediyordu e haliyle kalın bavulu olan yolcuyu alamayan otobüs için ne yaptılar dersiniz?

şöförün yattığı kabin boşaltıldı ve oraya da olanca bavul,çuval sığdırıldı… artık 2. şoför uyumayacaktı ;)

ordu’dan çıktığımızda gecikmeli başladığımız yolculuğumuzun üzerinden tam 4 saat geçmişti… 4 saat… giresun samsun arası kadar… ve biz 4. saatte ancak ünye’deydik!

bunun üzerine artan homurdanmalarımıza kayıtsız kalamayan 2. şoför bize yemek ısmarlayacağını söyleyerek gönlümüzü almaya çalıştı, esasında en çok bizim sesimiz çıkıyordu ve güya akıllıca davranıp bizi bir vaad ile oyalamaya çalışıyordu şapşalca… dedimki şu klimayı tamir et ya da yerleri değiştirelim, senin kıçın yanmıyor burada!

iğrenç bir yolculuk sürüyordu, ha bu arada geldiğim otobüsteki emanet duran siyah-beyaz ekran görünümlü diye dalga geçtiğim monitörlerden burada da vardı ve bunlar gerçekten siyah-beyaz görüntü veriyorlardı… bir den bunun turist taşıyan bir otobüs olduğunu da düşününce, kıçımın pişiyor olmasını dahi unuttum!

bir yandan pişip bir yandan da havasızlıktan boğulurken ( kokuları saymıyorum bile ) şoföre sorulan sorular artmış çeşitli tartışmalar baş göstermişti… şoför biz muhatab değiliz, yazıhaneyle yada firma sahibiyle görüşün derken, esaında bayram fırsatçılığı yapmış olduklarını ne de güzel belli edip haykırıyordu…

çay bile verilmeyen otobüs yolculuğunda pişen kıçımız, bayram eden burunlarımız ile 15 saatlik yolcuğulumuzu sağ sağlim tamamladık… ha bu arada şimşekler turizm’in hiç bir merkezi yere servisi yok… mesela mecidiyeköy’e gideceksiniz… sizi yakınında bir yere bırakıyorlar, siz yolu tanıyorsanız gidiyorsunuz… işte öyle o kadar hadi bakalım ;)

şimşekler turizm’i de tercih etmemenizi şiddetle tavsiye ederim…

Sema vs Şimşekler (2)” üzerine 7 yorum

  1. Vaybe keşke yanında kameran olsaydı kısa korkudrama sentezi bir film çeker keşfedilmeyi beklerdin bab.
    şaka bir yana sag salim ulşman bikle mucize olmuş…

  2. vay bee..neler cekmissin.bizim turkiye bu gidisle hic bir yere varamazz.sende artik daha otobusle yolculuk yapmazsin ne guzel ucak varken.. :)

  3. ya sen bu otobüs firmasına gidiş-dönüş ne kadar verdin Allasen? (“ömrümü verdim, saçlarımı süpürge ettim” dermişin şimdi) merak ettim ;-)

  4. Uww deli oldum okurken yau :/ Buda yaşanılası bi tecrübe olmuş..Güzeller güzeli firmalarımızın kıymetini bilmemizi sağlamalı..

    Cinayet boşuna işlenmiyo işte, okurken bile şiddet içerikli oldum ama en çok, umarsız tavır takınan şoför, muavin ve bilimum yetkililere gıcık oldum !

    Umarım daha beterini görmez kimse..Yalnız çok ciddi yazdım ben sen esprili anlatmışsın, arada güldüm canım bende ;)

  5. affına sığınarak ve olayın üzerinden 2 yıl geçmiş olmasına da güvenerek okurken bazı kısımlarında (yazıdaki karamizah üslubun sebebiyle) tebessüm etmeden durulamadığını ifade etmek isterim.

    sonra “bir bakayım bu firmalar duruyor mu?” dedim. şurada (http://www.sikayetvar.com/sikayetoku/k/515/f/10678) bir duruma rastladım. “güler misin ağlar mısın? durumları sadece ülkemiz deyimlerinden midir?” yine bilemedim.

    ilki tehlikeli ikincisi işkenceli bir yolculuk olmuş. bir de konfordan dem vuruyorlar sanki… te Allah’ım!

Yorum bırakın